[KITAP] Ayakkabı Nasıl Bağlanır | Kitap Yorumu
Ayakkabı Nasıl Bağlanır
Yazar: Nikola Petkovic
Çeviri: Cemre Özer Düzgün
Sayfa Sayısı: 141 Sayfa
Tür: Edebiyat, Roman
Basım: 2019
Yayınevi: KaplumbaA
Kitap Yorumu:
"Babam ölecek. Çok yakında." cümleleriyle başlayan Ayakkabı Nasıl Bağlanır, Nikola Petkovic'in babasına söyleyemediklerini dile getirdiği kitabı...
Kitabı açtığımda içinden ayraç sandığım ama aslında kitabı basıma gönderirken yaşadıkları aksiliği açıklayan ve kitabı okuduğunuz sürece size rehberlik edecek ve gerektiğinde ayracınız olacak bir kağıt çıkıyor. Basıma giderken minik bir aksilik yaşamışlar ve son hali yerine içinde editör ve çeviri notlarının yer aldığı halini yollamışlar. Fakat okurken rahatsız edecek kadar büyük notlar değil bunlar. Bazıları yazarın bahsetmek istediğini hangi kelimenin daha iyi açıklayacağına karar verirken birkaç kelimeyi yan yana dizdikleri bazıları ise "Bak sen şuna!" gibi yazarın cümlelerine hayret ettiklerini gösteren minik nidalar gibi fazlalıklar... Okurken beni çok da rahatsız etmedi açıkçası.
Kitabın kendisi hakkında düşüncelerime gelecek olursak;
Sayfa düzeni son hali olmadığı için mi böyleydi yoksa kitabın orijinalinde de mi böyleydi bilmiyorum, fakat benim gibi bölümü bitirmeden yerinden kalkamayan biri için oldukça rahatlatıcıydı. Her numarayı okuyup bitirdikçe rahatladım resmen.
Kitap genel olarak yazarın babasına söyleyemediklerini ve ortaya çıkaramadığı öfkesini anlatıyor. Çok küçük yaşta evdeki baba figürünü kaybettiği için öfkeli ve "Babam ölecek, çok yakında." cümleleriyle ölüm döşeğindeki babasının gidişini kabullenmeye, nasılsa hiç yanımda değildi yine gittiğinde bir şey değişmeyecek gibi düşünceler içinde olduğunu ve kendini bu yokluğa bir kez daha inandırmaya çalıştığını düşünmeden edemiyor insan okurken. Bu parçalanmış aile, ölümden sonra hiçliğe gidileceğini düşünüyor ve yazar babasını hiçlikten yazdığı bu kitapla kurtaracağını söyleyerek aslında belki de onun gitmesine hazır olmadığını söyleyemeye, onunla vedalaşmaya da çalışıyor kanımca.
Zaman zaman ne kadar da öfkeli diye düşünürken bir bakıyorsun küçük bir çocuk gibi babasını haklı çıkarmaya çalıştığını görüyor, yazarın bir babanın suçlanamayacağını düşünür gibi olduğuna tanıklık ediyorsun. Babasına karşı duygularındaki bu ikilemleri gözden kaçırmak benim için imkansız gibiydi. Genellikle suçlama ve eksikliğinin yarattıklarından yakınmalar varken bazen de içindeki küçük çocuk sanki babayı suçlamaması gerekirmiş düşüncesine bürünmüş ve bu sözcüklerine yansımış, hatta bazen küçük bir çocuğun babasına olan hayranlığını göstermiş. Bu ikilemler bana sürekli Alice Miller ve ebeveynlerin bireylerde bıraktıkları yaralar hakkında düşüncelerini hatırlattı okurken. Yazarın babasına ne kadar ihtiyacı olduğunu, ona ait bir şeye sahip olmayı ne kadar çok istediğini ayakkabılarını yanlış bağlamakta ısrar ederek ne kadar da güzel anlatmış aslında.
"Zaman zaman özellikle de babamlayken ortaya çıkan içimdeki çocuk hayretler içindeydi. İçimdeki çocuk -hayatı boyunca babasının onu dinlemesini beklediği o çocuk- bunun gerçek olduğuna inanamıyordu" (sf.50) cümleleriyle yukarıdaki gözlemlerimi destekliyor aslında yazar. Babasının varlığına, onayına ne kadar ihtiyacı olduğu ve içindeki yaralı çocuğun bir türlü öfkesini kusamadığını gösteriyor. Bir yerde babasının ona iyi bir çocuksun, çirkin değilsin, akıllısın gibi iltifatlarını duymuş olsaydı çok farklı biri olabileceğinden, babasından duymadığı ama duymayı arzuladığı bu sözcüklerin de aslında ne kadar anlamlı olduğundan ve çocukken bu sözcükleri duymanın onun deyişiyle kumaşınızı sağlam yapacağından bahsediyor yazar. İçindeki öfkeyi, özlemi, hayal kırıklıklarını babasına akıtamadığı bu duyguları yazarak atmaya, bir yandan da bu duyguları onda yaratan babasını hiçlikten kurtarmaya çalışarak Alice Miller'ı haklı çıkarıyor gözümde. (Ebeveynlerin bireylerde bırakabileceği yaralardan ben de daha önce bahsetmiş ve kitap önerileri bırakmıştım.)
Yazarın tüm bu duyguları, olayları, düşünceleri anlatırken ki üslubuna gelecek olursam kitapta beni en rahatsız eden durumdu. Aşırı argo ve küfür yer alıyordu. Benim gibi bir kelime bile yer alsa tahammül edemeyen biri iseniz okurken bu kısımlar sizi bir miktar rahatsız edecektir. Kitabı okurken tuttuğum notlara baktığımda sürekli argo ve küfrün çokluğundan bahsettiğimi gördüğümde de bu rahatsızlığım biraz daha arttı açıkçası. Homoseksüellikten bahsediş şekli, +18 (içeriğinde çok bu içeriğin verilişindeki üslup) ve nahoş anlatımlar da kitabın konusundan ve duygulardan bağımsız olarak beni rahatsız eden bir durumdu. Son olarak bazı minik imla hataları dışında göze çarpan bir şey yoktu.
İçerik olarak "Bana öğrettiği tek şey ayakkabılarımı bağlamaktı" (sf.101) şeklinde serzenişte bulunan aslında her davranışında babası tarafından görülmek ve onaylanmak isteyen "büyümüş" bir çocuğun duygularındaki ikilemleri okumak, yeri geldiğinde bir psikolojik danışman olarak duyguları deneyimlemek benim için oldukça keyifliydi. Fakat üslup, kelime seçimleri nedeniyle +18 okurlara önermeyi daha uygun buluyorum.
Siz de Nikola Petkovic'in içindeki yaralı çocuğa tanıklık etmek istiyorsanız durmayın.
Yorumlar
Yorum Gönder